‘Eski Türk sineması ‘na özlemle…
‘Eski Türk sineması ‘na özlemle…
“Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim Bey.
Sen mi büyüksün.
Hayır ben büyüğüm, ben, Yaşar Usta.
Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil ne oğluma ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun.”Yaşar Usta
‘Eski Türk sineması’ nın sıcaklığının yerini doldurabilecek seyir zevkini yeni filmlerde hala yakalayamadık. Adile Naşit, Kemal Sunal, Münir Özkul, Şener Şen, Tarık Akan gibi isimlere televizyonda rastladığımızda ailemizden birini görmüş gibi seviniyoruz hala. Ertem Eğilmez, Sadık Şendil gibi usta yazarların kalemlerinden Türk halkı olarak ne çok güzel film izledik.
ESKİ FİLMLER İZLENMEYE HER ZAMAN DEVAM EDECEK
Bu filmler televizyonda karşımıza çıktığında kimler kanalı hemencecik değiştirebildi ki? Aile sıcaklığını, saf Anadolu insanını, iyiliği, cömertliği bu filmlerden öğrendik ve belli ki bizim torunlarımız da bu filmleri hala izlemeye devam edecek.
BAZI ZORUNLULUKLAR İŞİN KALİTESİNİ DÜŞÜRÜYOR
Şimdiki Türk dizilerine ve ‘Türk sineması’ na baktığımızda eski kaliteyi neden yakalayamadığımıza gelecek olursak, şu anda yapılan işlerde maalesef bazı zorunluluklar var ve bu zorunluluklar işin kalitesini epey düşürüyor.
Örneğin Türk dizilerinin neredeyse 3 saat olma zorunluluğu gibi… Her hafta üç saatlik dizi yayınlamak hem bu işi yapan hem de izleyici için oldukça yorucu. Bir kadın ve bir erkeğin 5 dakika boyunca birbirlerine sadece baktığı sahnelerden hepimiz sıkılmadık mı? Dahası, dünyanın teknolojiyle beraber bu kadar hızlandığı bir çağda bu sahneler bizi gereğinden fazla yavaşlatmıyor mı? Açıkça insanı aptallaştırıyor, insan da yavaş yavaş aptallaşarak bu “aptal kutusu” ismini televizyona tam anlamıyla yakıştırıyor.
Yeni Türk sinemasında da durum pek farklı değil, gişe yapsın diye sadece kâr amaçlı yapılan filmler, eski Türk filmlerin komedi kalitesinin çok altında ve yeni bir şey vadetmiyor. Günümüzde hala daha çalışan kodlar (zengin kız – fakir oğlan vs) konunun aynı olmasına neden oluyor?
PEKİ İŞİ BU KADAR KALİTESİZLEŞTİREN GERÇEKTEN NE?
Yapımcılar artık minimum yatırımla maksimum kazanç sağlama peşinde ve seyircinin ufkunu hiçbir şekilde geliştirmeyen, sansürün altında yok olmuş bir sürü film yapıyorlar. Kemal Sunal filmlerini sansürsüz izlemiş bir neslin bu filmleri de aynı zevkle izlemesi beklenemez.
‘TÜRK SİNEMASI’ NIN ESKİ KALİTESİNE KAVUŞMASINI DÖRT GÖZLE BEKLİYORUZ
İnsani değerlerin önemini bu kadar iyi vurgulayan, gözlerimizi dolduran, güldüren, Neşeli Günler, Hababam Sınıfı, Mavi Boncuk, Süt Kardeşler, Selvi Boylum Al Yazmalım gibi efsane olmuş yapımları tüm teknolojik yetersizliklere rağmen hala severek izliyor ve özlüyoruz ve sinemanın eski kalitesine kavuşmasını dört gözle bekliyoruz.